27
Kasım 1895 tarihli ve 30 Aralık 1896 yılında Stockholm’ de açıklanan
vasiyetnamesiyle Alfred Nobel tarafından kurulan Nobel ödülleri, insanlığa
hizmet edenleri ödüllendirmek amacını taşır. Nobel’ in servetinin yıllık geliri
beş eşit parçaya ayrılmıştır. Bu parçaların birincisi fizik, ikincisi kimya,
üçüncüsü fizyoloji veya tıp alanında en önemli icadı yapan kişiye; dördüncüsü
edebiyat alanında en soylu ve en içten ideali örnek alarak meydana getirdiği
eserin yazarına, beşincisi de halklar arasında kardeşliğin gerçekleştirilmesi,
sürekli orduların ortadan kaldırılması veya sayısının azaltılması, barış
kongrelerinin yapılması ve yaygınlaştırılması için en çok çalışan kişilere
verilir. Başta beş dalda verilen ödüllere 1968 yılında İsveç Bankası Alfred
Nobel anısına bir de “İktisat ödülü” ekledi.
Bu ödüllerin dağıtılmaya başlaması
1901 tarihine denk gelmektedir ve günümüze kadar sürmüştür.
Fizik
ve Kimya ödülleri İsveç Akademisi, Tıp ve Fizyoloji ödülleri Stockholm Karolin
Enstitüsü, Edebiyat ödülü Stockholm akademisi, Barış ödülü de Norveç Storting’i
tarafından seçilen beş kişilik bir komisyon tarafından dağıtılır.
Alfred Nobel
: Stockholm’ de 1833 yılında doğmuş İsveç’ li kimyacı. Nitrogliserin’ i
patlayıcı madde olarak kullanma yollarını araştırdı. 1863 yılında Stockholm’ de
az miktarda nitrogliserin yapmaya başladı. Birkaç ay süren araştırmalar sonunda
meydana gelen bir patlama sonucu laboratuar yıkıldı. Yine de çalışmalarına
devam eden Alfred Nobel 1865’de yeni bir fabrika kurdu ve bir süre sonra ikinci
fabrikasını da açtı. 1864 yılında araştırmalarının sonucunu aldı ve “Dinamit
barutu” nu buldu. Araştırmalarına devam eden A. Nobel 1877’ de “Balistit” adını
verdiği yeni bir çeşit barut tasarladı. 1881’ de Paris’ e yerleşen Nobel burada
yeni bir fabrika açtı ve araştırmalarına devam etti. Hemen hemen bütün
servetini Nobel ödüllerini dağıtması için bir kuruma başladı.
1901 yılında dağıtımına başlanan Nobel Bilim Ödülleri’ nden Fizik dalında günümüze kadar 154 bilim
adamına verilmiştir. Bunlardan bazıları:
1.
Wilhelm
Conrad RÖNTGEN : Almanya, Münih
Üniversitesi, (1845–1923) Röntgen, sonradan kendi adıyla anılmaya
başlanacak olan önemli ışın tipini buluşuyla sağladığı üstün hizmetler için
1901 yılında fizik dalındaki ilk Nobel
ödülüne layık görüldü.
2.
Antonie
Henri BECQUEREL : Fransa, Ėcole Polytechnique, Paris ( 1852 –
1908 ). Becquerel kendiliğinden radyoaktiflik olgusunu keşfiyle fiziğe
sağladığı üstün hizmetleri için 1903 yılında Nobel Bilim Ödülüne layık görüldü.
3.
Albert
EINSTEIN : Almanya ve İsviçre, Kaiser
– Wilhelm Institut für Phsyik, Berlin, ( 1879 – 1955 ). Einstein
kuramsal fiziğe verdiği önemli hizmetler ve özellikle fotoelektriği buluşu için
1921 yılında fizik dalında Nobel Bilim Ödülüne layık görüldü.
4.
Sir James
CHADWICK : İngiltere, Liverpool
Üniversitesi, Liverpool, ( 1891 – 1974 ). Nötronun belirleyici
özelliklerini, nötronu buluşu için Sir
James Chadwick’ e 1935 yılında Nobel Ödülü verilmiştir.
5.
Wolfgang
PAULI : Avusturya, Princeton
Üniversitesi, Amerika Birleşik Devletleri, ( 1900 – 1958 ). W. Pauli,
Pauli ilkesi olarak da anılan Dışarlama ilkesini bulduğundan 1945 yılında Nobel
Bilim Ödülüne sahip olmuştur.
6.
Percy
Williams BRIDGMAN : Amerika
Birleşik Devletleri, Harvard Üniversitesi, Cambridge,( 1882 – 1961 ). Bridgman,
olağanüstü yüksek basınç düzeylerine ulaşmasına olanak tanıyan düzeneğini
buluşu ve bu yolla yüksek basınç fiziği alanında yaptığı keşifler için 1946
yılında Nobel Ödülüne layık görülmüştür.
7.
Donald
Arthur GLASER : Amerika
Birleşik Devletleri, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, Kaliforniya, ( 1926
– ). Glaser 1960
yılında kabarcık odasını bulduğu için nobel ödülüne layık görüldü.
8.
Alfred
KASTLER : Fransa, Ėcole Normale
Supėrieure, Universitė de Paris, (1902 – 1984 ). Kastler
atomlarda Hertz rezonanslarının çalışılmasına olanak sağlayan optik yöntemleri
keşfedip geliştirdiği nedeniyle 1966 yılında fizik dalında Nobel ödülü
almıştır.
9.
Dennis GABOR
: İngiltere, Imperial College of Science and Technology, Londra, ( 1900 –
1979 ). Gabor bulup geliştirdiği holografik yöntem sayesinde 1971 yılında Nobel
ödülü almıştır.
10.
Ernst RUSKA
: Federal Almanya Cumhuriyeti, Fritz – Haber –
Institut, Berlin ( 1906 – 1988 ). Elektron optiği alanında temel nitelikte
çalışması ve ilk elektron mikroskobunu tasarlayışı için Ernst Ruska’ya 1986
yılında Nobel Ödülü layık görülmüştür.
Nobel ödülleri dağıtımı sırasında yapılan araştırmalar. Bu ödüller,
ödülün verildiği yılda bulunan en iyi icat veya gerçekleştirilen en iyi, en
kapsamlı araştırmaya verilmiştir. Aynı yıllara denk gelen daha küçük buluşlara
veya daha az kapsamlı araştırmalara bir sonraki yılda yer verilmiş veya hiç
değinilmemiştir. Ödüller verilmeden önce, verilen kararlar arasında araştırmasını tamamlayamadan ölen kişilerin
varislerine de bu ödüllerden verilmesi düşünülmüş fakat sonra bu karardan
vazgeçilmiştir. Yukarıda adı geçen bilim adamlarının hayatlarından bahsetmek
gerekirse :
1.
Wilhelm
Conrad RÖNTGEN : Alman asıllı fizikçi olan Wilhelm Conrad Röntgen 1845 yılında
Rheinland’ da doğdu ve 1923 yılında Münih’ de öldü. Çocukluğu ve ilköğretim
yılları Hollanda’ da ve İsviçre’ de geçti. Zürih’ te üniversite eğitimi gördü.
1876’ da Strassburg’ da, 1879’ da Giessen ve 1888’ de Würzburg
üniversitelerinde fizik profesörü olarak öğretim görevi yaptı. 1900’ de Münih Üniversitesi
Fizik kürsüsüne ve yeni Fizik Enstitüsünün Yöneticiliğine getirildi. 1885
yılında kutuplanmış bir yalıtkan hareketinin, bir akımla aynı manyetik etkileri
gösterdiğini açıkladı. Fakat asıl ününü 1895 yılında X ışınlarını keşfine
borçludur. Bu ışınları inceleyen Röntgen, X ışınlarının bir doğru boyunca
yatıldığını, yansıma ve kırılmaya uğramadığını, elektrik veya manyetik
alanların etkisiyle yön değiştirmediğini ispatladı. X ışınlarının cisimlerin
içinden geçme kabiliyetlerini inceledi ve bu ışınların havayı iyonlaştırdığını
ortaya çıkardı. 1901 yılında tamamladığı bu araştırmaları sonucu aynı yılın
fizik dalında Nobel Bilim ödüllüne layık görüldü. Araştırmaları sonucu
aşağıdaki kuralları ortaya çıkardı.
Röntgen : Adını Alman fizikçi Röntgen’ den almıştır. X veya g ışımalarının
miktar ölçümü birimidir. Röntgenin sembolü “R” dir. Günümüzde röntgen ışınları
tıp alanında kullanılır. Bu kullanım, X ışınlarının organik dokular tarafından
eşit olmayan derecelerde emilmesine dayanır. Eşit olmayan bu geçiş radyolojik
gölgeler meydana getirir. Bunlar, ya flüoresan bir ekranda ( Radyoskopi ) yada
gümüş tuzlarının fotoğraf filmi üzerine indirgenmesiyle ( radyo-grafi )
değerlendirilir. İncelenecek doku ile çevresindeki doku arasında X ışınlarını
geçirme miktarında bir fark yoksa, saydam olmayan kontrast maddeler kullanılır.
X Işınları :
X ışınları ışık ışınlarıyla aynı özelliktedir. Fakat frekansları daha
büyüktür. X ışını içinden geçtiği gazı iyonlaştırma özelliği taşır. X
ışınlarının tespiti ve şiddetinin ölçülebilmesi için bu ışınlar iyonlaşma
odasından yani altın yapraklı elektroskopa bağlı iki tablası bulunan gaz dolu
bir kaptan geçirilir. Elektroskop yapraklarının düşüş hızı iyonlaşma derecesini
ve dolayısıyla bununla orantılı olan ışıma şiddetini ölçer. Şiddet Röntgen
cinsiden değerlendirilir. Bir X ışını demeti saydam olmayan bir cisimden
geçerken yavaş yavaş enerjisini bırakır. Kaybedilen enerji kalınlığa göre artar
veya azalır. Ayrıca dalga boyu kısa ışınlar maddeye daha fazla etki eder ve ağır elementler daha fazla enerji yutar. Bu
özelliklerden dolayı bir maddeye X ışını verilerek maddenin atom yapısı
kesinlikle tespit edilebilir.
2.
Antonie
Henri BECQUEREL : Fransız fizikçisi Henri
Becquerel 1852 yılında Paris’ te doğdu ve 1908 yılında öldü. 1877 yılında
mühendis, 1892’ de Museum d’historie naturelle’e, 1895’ te Politeknik okuluna
fizik profesörü oldu. 1889’ da Institut üyesi oldu. X ışınlarının bulunmasından
sonra bu ışınlaral fosforışı olayının arasında bir ilişki bulunup bulunmadığını
araştırdı. Böylece 1896’ da uranyum tuzlarında radyoaktivite olayını buldu. Bir
elektromıknatısça sağlanan manyetik alanda uranyumun saçtığı ışınları tahlil
etti ve bu ışınların uranyum atomuna has bir olgu olduğunu ortaya çıkardı.
Ayrıca bu ışınların uranyumun bütün bileşikleri için geçerli olduğunu saptadı.
Bunların sonunda uranyuma tutulan gazların iyonlaştığını da o fark etti. Ayrıca
manyetik dönerle porlama, fosforışı, kızılötesi tayf üzerindeki çalışmalarını
da saymak gerekir.
Radyoaktiflik : Bir atom
çekirdeğinin, tanecikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden
parçalanması. Bu olayı ilk kez 1896 yılında Henri Becquerel uranyum üzerinde
ortaya çıkardı. Doğada kendiliğinden radyoaktif olan bazı elementler vardır,
Bunlar dört grupta toplanır.
·
Radyum Grubu
: Bu grup uranyum 238 ile başlar ve art arda
parçalanmalarla kararlı kurşun 206’ ya dönüşür.
·
Aktinyum
Serisi : Bu seri uranyum 235 ile
başlar ve kurşun 207’ ye dönüşerek biter.
·
Toryum
Serisi : Adını aldığı toryum 232 ile başlar ve kuşun 208 ile son bulur.
·
Neptünyum
Serisi : Neptünyum 237 ile başlayıp, bizmut 209 ile biter.
Bu serilerde radyoaktifliğin çeşitli tipleri
ile karşılaşılır :
q
Alfa ( a ) Radyoaktiflik : İki Nötron ve iki
protondan meydana gelen bir heltum çekirdeği yaymaktır. Bu radyoaktiflikte
çekirdeğin yükü, iki birim oranında eksilir.
q
Beta ( b ) Radyoaktiflik: Bir pozitif ve negatif
elektron yayımıdır. Bu radyo-aktiflikte, elektron eksi yüklü ise çekirdek yükü
bir birim artar, artı yüklü ise bir birim azalır.
q
Gamma ( g ) Radyoaktiflik : Bir çekirdeği uyarılmış bir halden, daha az
uyarılmış veya kararlı hale getiren elektromanyetik bir ışınım kuvantumunun
yayımıdır. Radyoaktif dönüşünler az veya çok hızlı olurlar. Göz önüne alınan
element çekirdeğin yarısının parçalanması için gerekli süreye “ Periyot ”
denir. Dış etkenlerin hiç birine bağlı değilmiş gibi görünen bu periyot
çekirdekten çekirdeğe çok değişir. Bir saniyenin milyarda birinin binde biri (
10-12 ) kadar süren periyotlar olduğu gibi 1017 yıla
ulaşan periyotlar olduğu bilinmektedir. Nükleer tepkimelerde, tabiatta
bulunmayan radyoaktif çekirdekler elde edilebilir. Bu olaya suni
radyoaktiflik denir.
Radyoaktiflik
hemen hemen bütün bilimsel ve teknik alanlarda geniş bir uygulama alanı bulur.
Radyoaktif izotopların nükleer tepkimelerinden tekniğin birçok dalında kontrol
aracı olarak faydalanılır. Bu kontrolde özellikle radyoaktif bir elementin
radyoaktif olmayan bütün izotoplarıyla aynı özellikleri göstermesinden
yararlanılır. Radyoaktif uygulamalardan bazı bilim dallarında şu şekilde
yararlanılmıştır:
ü Kimyada Uygulamalar : “Işınım
Kimyası” adında yeni bir kimya dalı gelişmiştir. Bu dalın konusu ışıma altında
gelişen yeni kimyasal tepkimelerin incelenmesidir. Bu işlemlerde kobalt 60 gibi
radyoaktiflik derecesi çok yüksek kaynaklar kullanılır.
ü Biyoloji ve Tarımdaki Uygulamalar
: Radyoaktifliğin en geniş uygulaması bu alanda bulunur. Bitkinin
bünyesine düşük miktarda karbon 14 verildiğinde, bünyede karbon izlenebilir.
Radyoaktif ışınımlar canlı hücreler üzerinde büyük etki yapar; bu hücreleri
önce değişikliğe uğratır, sonra öldürür. İnsan için çok zararlı olan bu etkiler
tarımda çok yararlıdır. Böylece çok çabuk olgunlaşan yeni bir domates türü
geliştirilmiştir.
ü Tıbbi Uygulamalar : Işınımla
hücrelerin yok edilmesi kanser ve tümör tedavisinde metot haline gelmiştir; bu
amaçla X ışınları uzun süredir kullanılıyor.
ü Metalürjideki Uygulamalar : Radyoaktiviteden
çeliğin katılaşmasını, metalürjik tepkimelerin kinetiğini vb. incelemekte yararlanılır. Bu yolla
metallerin yayılması kolayca izlenir.
ü Tarih ve Jeolojide Uygulamalar : Ahşap eşyanın
veya kumaşların yapıldığı tarih, karbon 14 metoduyla kesin olarak bulunur. Bu
usul eski medeniyetlerin incelenmesinde çok yararlıdır.
3.
Albert
EINSTEIN : Alman asıllı fizikçi 1879 yılında Ulm’ da doğdu, 1955 yılında
Princeton’ da öldü. Çocukluğunda Münih’ de yaşadı ve ilk öğrenimini burada
yaptı. Lise öğrenimini 1894’ de İsviçre’ de tamamladı ve 1896’ da Zürich
Politeknik enstitüsüne girdi. Sonradan
İsviçre vatandaşı oldu ve sırp asıllı bir kız öğrenci ile evlendi. Sonra
Berlin’ de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta kalan
zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünmek
fırsatını buldu. Önce atomun yapısı ile Planck’ ın kuvanta teorisi ile
ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini
kurdu ve Avogadro sayısının değerini buldu. Kuvanta teorisinin önemini ilk
anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerjisine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya foton’ lar
hipotezini kurmasını sağladı. Bu yoldan fotoelektrik olayını açıklayabildi ve
bunun kanunlarını buldu. Bu çalışmalarını açıklayan ve 1905 yılında Annalen der
Physik’ te ( Fizik Yıllığı ) yayımlanan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı
daha çıktı ve bu yazıda bağlılık teorisinin temelini attı. Teorileri sert
tartışmalara yol açtı. 1909’ da Zürich Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu.
Prag’ da bir yıl kaldıktan sonra, Zürich Politeknik okuluna profesör oldu.
1913’ de Berlin Kaiser – Wilhelm enstitüsünde verdi ve Prusya Bilimler
akademisine üye seçildi. İsviçre yurttaşı olarak Birinci Dünya Savaşında
tarafsız kaldı. İkinci defa evlendi; bu yirmi yıl içinde birçok özlü inceleme
yazısı yayımladı ve bunlarda yavaş yavaş teorilerini geliştirdi. 1921’ de Nobel
Fizik Ödülünü kazandı.
Yabancı ülkelere bir çok gezi yapmakla birlikte 1933’ e kadar Berlin’
de yaşadı. O sıralarda Almanya’ da ki nasyonal sosyalist rejimin tutumu
dolayısıyla Almanya’ dan ayrılmak zorunda kaldı. Paris’ te Collėge de France’
ta ders verdi; burdan Belçika’ ya oradan da İngiltere’ ye geçti. Son olarak
Amerika Birleşik Devletleri’ ne giderek Princeton üniversitesinde profesör
oldu. 1940 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. Einstein hiç şüphesiz
çağımızın en büyük bilginidir. Matematik, fizik alanında çalışmaları modern
bilimi büyük ölçüde etkiledi. Kendisi özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş
bağlılık ( izafiyet ) teorisiyle tanındı. Bu teori üç bölüme ayrılır: Newton
mekaniğinin kanunlarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu
öne süren sınırlı bağlılık ( 1905 ); eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört
boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel bağlılık ( 1916 ); elektro –
manyetizma ve yerçekimini aynı alanda birleştiren bir teori denemesi. Bu teorilerin
gerçekliği, özellikle büyük kütleler veya hızlar söz konusu olduğu zaman atom
fiziği ve astronomi alanında yapılan parlak deneylerle ispatlanmıştır.
Ayrıca Einstein insancıl hareketleriyle de tanındı, barışseverdi,
haksızlığa karşıydı. Atom bombasının insanlık için büyük bir tehlike olduğunu biliyordu. Bütün gücüyle
atom enerjisinin uluslar arası bir kontrole bağlanmasına çalıştı.
4.
Sir James
CHADWICK : 1891
Manchester doğumlu Sir James Chadwick, ingiliz asıllı fizikçidir. Öğrenimini
Rutherford’ un öğrencisi olarak Manchester üniversitesinde Almanya’ da yaptı;
Birinci Dünya Savaşı’ nda orada göz altına alındı. 1919’ dan 1935’ e kadar
Cambridge’ de çalıştı. Değişik nükleer fizik problemlerini, özellikle
çekirdeklerin yüklenmesini ve elementlerin, alfa ışınlarıyla, suni
parçalanmasını inceledi. 1923’ te, Cavendish laboratuarı araştırmalar bölümü
müdür yardımcısı, 1927’ de Royal Society üyesi oldu. 1935’ de Liverpool
üniversitesi fizik kürsüsüne geçti ve İkinci Dünya Savaşı’ nda, Los Alamos’ ta
ki İngiliz atom araştırmalarını yönetti, 1948 yılında Cambridge’de bir kolejin
müdürlüğüne getirildi. Döteryumun gama ışınlarıyla parçalanmasını sağlayarak
nükleer fotoelektrik etkiyi buldu. 1932’ de nötronun yapısını keşfetti ve 1935’
de Nobel Bilim Ödülünü kazandı.
5.
Wolfgang
PAULI : 1900 yılında Viyana’ da
doğan Pauli 1958’ de Zürich’ te öldü. Avusturya asıllı fakat İsviçreli idi.
Münih’ te okuduktan sonra 1921 yılında Göttingen’ de ve Kopenhag’ da asistanlık
yaptı. 1928’ de Zürich Federal Politeknik okulunda teorik fizik profesörlüğüne
tayin edildi. 1940’ tan itibaren Princeton’ da ders verdi ve 1946 yılında
Zürich’ e döndü. Heisenberg ile birlikte manyetik alanların kuvanta teorisini
kurdu ve Kopenhag okulunun en ileri, en ünlü temsilcilerinden biri oldu. Pauli
ilkesi de denilen ünlü ihraç ilkesini ortaya attı. Sonradan bu ilke, birleşme
değerinin yorumuna ve iki cismin aynı anda aynı uzay parçası içinde
bulunamayacağı kavramına yol açtı. 1931 yılında Fermi ile nötrino’ ların
varlığını teorik olarak ispatladı. Bu hipotez çok daha sonraları deneysel
yoldan ispatlanabildi. W. Pauli 1945 yılında Nobel fizik ödülüne layık görüldü.
Pauli İlkesi
: 1924’ te ortaya atılan, aynı uzay hücresinde ( mesela atom ) bulunan
spinli taneciklerin gösterdiği bağdaşmazlıklarla ilgili ilkedir. Bu ilkeye göre
n herhangi bir tamsayı olmak üzere,
spinleri n + ½ olan özdeş tanecikler
aynı enerji seviyesinde bulunamaz. Elektronlar, protonlar, nötronlar Pauli
ilkesine uyar. Bu ilkeden elektronların bir atomun değişik enerji seviyelerindeki
dağılışları, enerji seviyeleri arasında mümkün olan geçişler ve taneciklerin
uyduğu istatistik hakkında temel sonuçlar çıkarılır. Buna ihraç ilkesi de
denir.
6.
Percy
Williams BRIDGMAN : Amerikalı fizikçi Bridgman 1882 yılında Cambridge, Massachusetts’ de
doğdu, 1961 yılında Randolph, New Hampshire’ de öldü. Mezun olduğu Harvard
üniversitesinde 1926’ da matematik ve fizik profesörlüğüne getirildi. Yüz
binlerce atmosfere ulaşabilen yüksek basınçlar elde etmeğe çalıştı ve bunların
etkisi altındaki maddenin özelliklerini inceledi. Böylece, 1914 yılında sudan
daha yoğun sayısız buz çeşitleri ve 12000 atmosferde değişmeyen siyah fosforu
buldu. Aynı zamanda metallerin ısı ve elektrik iletkenlerini inceledi ve
basınca göre değişkenliklerini gösterdi; bundan başka billûrların niteliklerini
de inceledi. Bağlılık ve kuvanta teorilerinin fizik teorileri üzerindeki
etkilerini araştırdı ve 1946 yılında Nobel Fizik Ödülü kazandı.
7.
Donald
Arthur GLASER : 1926 yılında Cleveland’ da doğan Rus asıllı Amerikan fizikçisi Donald
Arthur Glaser, Cleveland teknoloji enstitüsünde okudu. Burada öğrenim gördükten
sonra 1949 yılında Michigan üniversitesine girdi. Bundan sonra da 1959 yılında
Kaliforniya üniversitesine profesör olarak girdi. Sıvı hidrojenli veya helyumlu
kabarcıklar odasını icat etti. Bu alet yüksek enerjili partiküllerin varlığını
tespite ve incelemeye yarayan Wilson odasının gelişmiş bir şeklidir. Bununla
1960 Nobel fizik ödülünü kazandı.
Bir kabarcığın veya başka bir sıvı içinde yüzen bir sıvı damlasının
yüzeyinin bütün noktalarda yüzey gerilimi aynı olduğu için kabarcık veya damla
küresel bir şekil alır. Sıvı zarları esnek olduğu için uygun tutucular ve
karkaslar kullanılarak damlaya sonsuz değişken şekiller verilebilir. İçinde,
mesela oksijen gibi bir gaz bulunan bir kabarcığı bir elektro mıknatısın
kutupları arasına koyarak kabarcığın alacağı şekilden gazın ne çeşitli bir
manyetik ( para veya diyamanyetik ) olduğu anlaşılır. Kabarcıktaki renklenme
olayı bir ince tabaka içine girişim olayıdır.
8.
Alfred
KASTLER : 1902 yılında Guebwiller, Haut–Rhin’ de doğdu ve 1984’ te öldü. Fransız
asıllı fizkçi 1921’ de Ėcole Normale Supėrieure’ e girdi. Colmar lisesinde,
daha sonra Bordeaux fen fakültesinde ( 1931 ) öğretmenlik yaptı. 1941’ de Ėcole
Normale’ in fizik laboratuarına döndü. Orada genç araştırmacıları topladı ve
yetiştirdi. Paris Fen fakültesinde profesör, Optik enstitüsü konseyi başkanı,
Bilimsel araştırmalar milli merkezi yönetim kurulu üyesi oldu. 1958’ den sonra
atom saati laboratuarını yönetti. Kastler bilimsel çalışmalarını, ışık tayf
çekimi usulleriyle Hertz dalgalarla tayf çekimi usullerini birleştirerek yeni
gelişmeler getirdiği fiziksel optik olayların incelenmesine ayırdı. Kastler
ayrıca kuvanta elektroniğinin ustalarındandır. Özellikle 1950’ de yardımcısı Jean
Brossel ile ortaya koyduğu bir atom içindeki elektron topluluğunun evirtimini
gerçekleştiren bir usulle tanınır; “ Optik Pompalama ” adıyla bilinen bu usul,
cisimlerin fiziksel özelliklerinin incelenmesi için düşünülmüş, sonradan maser
amplifikatörleri ve lazer ışını yayıcılarında çok önemli bir uygulama alanı
bulmuştur. Ayrıca hassas magnetometrelerde ve atom saatlerinde de faydalanılır.
Kastler ayrıca G. Bruhat’ ın Fizik Üstüne İnceleme adlı kitabındaki optiğe
ayrılmış kısmı yeniden gözden geçirdi ve hataları düzeltti.
9.
Dennis GABOR
: Macar asıllı İngiliz fizikçisi, 1900 yılında Budapeşte’ de doğdu, 1979
yılında öldü. Budapeşte ve Berlin Politeknik okullarında yüksek öğrenimini
tamamladı. Sonra Alman teknik araştırma laboratuarında özellikle Berlin Siemens
ve Halske firmalarında çalıştı. 1933’ de İngiltere’ye gitti çeşitli firmalarda
araştırmacı olarak çalıştı. 1949’ da Londra’ da ki İmperial College of Science
adn Technology’ de uygulamalı elektronik fizik profesörü oldu. Ayrıca Stamford’
da ki araştırma laboratuarlarında çalıştı. 1948’ de bulduğu ve daha sonra
geliştirdiği holografi yöntemiyle 1971 Nobel fizik ödülünü elde etti. Gabor’ un
katot osilografisi, manyetik mercekler, gazlarda boşalma ve bilgi kuramı ile
ilgili çalışmaları vardır. Ayrıca 1963 yılında “Geleceği Yaratalım ” adında bir
kitap yazmıştır.
Hologram
İlkesi : 1947 yılında D. Gabor tarafından ortaya atıldı.
Uygulamaya geçişi ancak 1963 yılında başlayabildi. Hologram bir cisim
tarafından yayılan veya dağıtılan bir dalganın, bu cisimle ilgisi olmayan ve
karşılaştırma dalgası denilen bir dalga ile üst üste gelmesinden doğan
girişimleri kaydeden bir fotoğraf plağından meydana gelir. Bu iki dalganın
girişim yapması, bunun için de aynı ışık noktasından çıkması ve kaynağın mümkün
olduğu kadar tek renkli olması gereklidir. Bu sebeple tek renkli ve ışık
şiddeti yüksek olan lazer, bu yeni teknikte hızlı ilerlemeler sağladı.
Bir hologram elde
etmek için, bir lazer demeti yarı saydam bir ayna ile ikiye bölünür; aynadan
yansıyan ışınlar merceklerden geçmeden, bir fotoğraf klişesini aydınlatır;
aynanın içinden geçen ışınlar ise fotoğrafı çekilecek nesnenin üzerine düşer.
Nesne bu ışıkların bir kısmını kırar ve kırılan ışınlar da aynı şekilde
fotoğraf klişesini aydınlatır. Gelen bu iki demetin fazları aynı değildir ve
klişe üzerinde, girişim saçaklarından, çok ince ve küçük bir ağ meydana gelir.
Çıplak gözle incelendiğinde bu saçaklar görülmez. Buna karşılık mikroskopta
girişim saçakları görülür. Bu saçakların dağılışı cismin şekline bağlıdır.
Fotoğrafın alınması sırasında kullanılan karşılaştırma dalgası ile hologramı
aydınlatarak cisim tekrar meydana getirilebilir. O zaman cismin fotoğraf
anındaki konumunu tam olarak veren bir görüntü gözlemi yapılabilir. Bunun için
hologram yarı saydam bir aynaya çarpan bir lazer demetinin yansıyan kısmıyla
aydınlatılır. Hologramın içine bakılarak aynadan geçen ışınların girişimi
sonucunda cismin kabartılı bir görüntüsü elde edilebilir. Burada gerçek bir
kabartı söz konusudur; Çünkü gözlemi yapan kişi başını hafifçe oynatarak
paralaks etkilerini meydana çıkarır; yani cisim, çıplak gözle görülmesinde
olduğu gibi, bir fon üzerinde yer değiştiriyormuş gibidir.
Hologramların
gerçekleştirdiği cisimler, düzlem cisimler, yani bir fotoğraf emülsiyonu
üzerinde maddeleştirilmiş cisimler veya üç boyutlu cisimler olabilir.
Hologramın sayısız uygulamaları arasında en önemlileri, bir yandan
hologramların üst üste konulmasıyla hareket halindeki cisimlerin veya bazı
cisimlerin küçük şekil değiştirmelerinin meydana çıkarılması, öte yandan hesap
makineleri ile harflerin yeniden tanınmasıdır.
10. Ernst RUSKA
: Alman fizikçi Enst Ruska 1906 yılında heidelberg’ de doğdu. 1949
yılında Batı Berlin üniversitesinde elektronik optik profesörü oldu. Elektronik
optik ve elektronik mikroskoplar üzerine temel araştırmalar yaptı ve bu
araştırmalar sonunda elektronik mikroskobu gerçekleştirdi.
Kaynakça :
1. “ Meydan Larousse ”
Meydan yayınevi, 1986
2. “ Büyük Larousse ”
Interpress Basın ve Yayıncılık, 1992
3. “ Bilim ve Teknik ”
dergisinin çeşitli sayıları.
4. “ Grolier Ansiklopedisi ”
Hürriyet yayınevi, 1990
5. “Ana Britanica ”
Milliyet yayınları, 1992