Günümüzde gerekli
gereksiz her yerde ve her biçimde tartışılan televizyonu iki körün tuttuğu fil
örneğine benzetmek mümkündür. Her kesimden insanın kendi düzeyi ve beklentileri
çerçevesinde konuya yaklaşımları farklı olabilmektedir. Ben daha çok çeşitli
programlar aracılığıyla televizyonda yer alan ve çocukları çeşitli biçimlerde
etkilediğine inandığım birtakım açık ve örtük mesajlar üzerinde durmak
istiyorum.
Televizyonun olumsuz
etkileri konusunda daha çok şiddet ögesi üzerinde durulmaktadır. Elbette bu,
çok önemli bir ilişkilendirmedir ve üzerinde hassasiyetle durulması ve
sorgulanması gereken bir konudur. Ancak algılama biçimi, algıladıklarını
benimseme hızı ve hayata geçirme istekleri ve yanısıra geleceğin yetişkinleri
olmaları açısından bakıldığında televizyonun çocuk üzerindeki etkilerini salt
şiddetle sınırlamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bir başka deyişle bu
ilişkilendirme doğrudur, ancak eksiktir. Ben burada çok ayrıntılı bir biçimde
olamasa da çeşitli alt başlıklar çerçevesinde bu ilişkilendirme tiplerine ve
televizyonun çocukları etkilediğine inandığımız diğer bazı konulara değinmek
istiyorum. Şunu da belirtmeliyim ki bu ilişkilendirme tiplerine ve
etkilenmelere değinirken sıralamam belli bir önem derecesine göre olmadı.
Çünkü, bunun önem sırası, ya da başka bir ifadeyle etkilenme oranı sıralaması
çocuğun yaşadığı ortama göre değişkenlik gösterebilmektedir. Ancak kendi
kişisel görüşüm olarak belirtmeliyim ki, tüm etkilenmelerin ötesinde, salt kısa
vadede değil, uzun vadede olaya bakıldığında en tehlikeli görüneni,
televizyonun her bir çocuğu tehlikeli bir biçimde birer tüketim toplumu bireyi
haline getirmesidir. Biraz sonra aşağıda da görüleceği gibi bu faktör aynı
zamanda gerek kişisel, gerekse ilişkiler bazında, pek çok etkileme veya
etkilenmenin de temelini oluşturmaktadır. Çünkü tüketim toplumu bireyi, salt
tüketmekle kalmaz, değer yargıları, ilişki biçimleri özetle kişiliğe dönük pek
çok şey değişiklik gösterir. Bu bakımdan da, yani etki yelpazesi düşünüldüğünde
de çoğu kez şiddetten daha tehlikeli olabileceği anlaşılmaktadır.
Günümüzde pek çok ülkede televizyonun olumlu veya
olumsuz etkileri tartışılmaktadır. Ülkelerin toplumsal yapıları ve buna bağlı
olarak televizyon yayınlarının biçim ve içeriğine göre bu etkilenmeler
farklılıklar gösterebilmektedir.
Bilindiği gibi ülkemiz
matbaaya Avrupa'dan yaklaşık 500 yıl sonra kavuşmuştur. Bu da toplumun yazılı
kültürü yaşamadan görsel kültüre geçmesi anlamını taşımaktadır. Gazete ve kitap
okuma oranı düşüklüğünün temelinde de bu zihniyet sorunu yer almaktadır. Yine
aynı nedenle okuma ve düşünme geleneğinin yerleşmediği bizim gibi toplumlarda
televizyondan etkilenme çok daha yoğundur. Ayrıca Veysel Batmaz'ın da
belirttiği gibi, "Televizyonu sadece siyasal güç ya da eğlence aracı
değil, tüm kültürü yaratan devasa bir sosyolizasyon aracı olarak görmenin
zamanı gelmiştir" (Batmaz, 1998;3).
Yaratılan bu devasa
kültürün iki temel dayanağı vardır. Eğlenmek ve tüketmek. Kitle iletişim
araçlarının tarihine ve işlevlerine baktığımızda aslında dört büyük temel
işlevlerinin bulunduğu (ya da bulunması gerektiği) görülmektedir.
Bilgilendirmek, haber vermek, mal ve hizmet tanıtımı yapmak ve eğlendirmek.
Ancak biraz önce de belirttiğimiz gibi artık eğlenme ve tüketme (belki daha
ironik bir ifadeyle eğlendirerek tüketmeye azmettirmek) temel iki işlevi
kalmıştır.
Ayrıca gerek
ülkemizde, gerekse dünyada yapılan tüm araştırmalar göstermiştir ki, istisnai
durumların dışında çocukların televizyon izleme sıklığı ve alışkanlığı,
televizyonun bu özellikleri de göz önüne alındığında, kişiliğinin oluşması ve
başarısı için tehlikeli boyutlardadır. Öte yandan ailenin tek ya da temel
toplumsal kurum olduğu toplumlarda, çocuğun davranışlarının açıklanması ve
anlaşılmasında referans kaynağını aile oluşturabilirken günümüz toplumlarında
aile, söz konusu sorumluluğunu ya da referans olma özelliğini diğer toplumsal
kurumlarla paylaşma durumundadır. Çünkü günümüzde bir aile ortamına gözlerini
açan çocuk, ebeveyniyle iletişime girmekle kalmayıp, ilk günden itibaren
televizyonla da iletişime girmektedir. Televizyon, tek yanlı iletişimiyle
izleyiciyi savunmasız yakalamaktadır. Bilinçli bir yetişkin ile henüz bilinci
oluşmamış bir çocuğun bundan etkilenme durumlarının aynı olması elbette mümkün
değildir.
Fransa'da çocukların %
30'u her gün 3 saat 28 dakika ekran karşısında kalıyorlar. Uluslararası Çocuk
Merkezi tarafından gerçekleştirilen incelemeye göre, iki yaşındaki çocuklar
televizyon açmayı biliyorlar, üç yaşında da hergün televizyona bakıyorlar
(Revue,1998;38). Fransa'da yapılan başka bir araştırmaya göre: 4-10 yaşındaki
çocuklar 1 saat 45 dakika; 11-14 yaşındakiler 2 saat 1 dakika; büyükler 2 saat
50 dakika televizyona bakmaktadırlar (Revue,1995). Ege Üniversitesi'nde 1997
yılında yapılan bir çalışmada, Ege Üniversitesi Ana Okuluna giden çocukların
ebeveynlerinini ifadesine göre: Çocukların % 56'sı günde 2, % 44'ü de üç saat
televizyon seyretmektedirler (Saatçiler,1997). Üst toplumsal kesimden çocukların
gittiği Alsancak Gazi ilkokulu'nda erkek çocukların % 40'ı 3 saatten daha fazla
kız çocukların ise % 40'ı 2-3 saat arasında televizyona baktıklarını
söylediler.Büyük Çiğli İlköğretim Okulu'nda erkek çocukların % 53'ü, kız
çocukların % 66'sı ortalama 1 saat televizyona baktıkların belirttiler. Bu
verilere göre üst toplumsal kesim çocuklarının günde ortalama 2,5 saat, alt
toplumsal kesim çocuklarının ise 1,5 saat televizyona baktıkları söylenebilir.
Erkek çocuklarının daha fazla televizyona baktıklarına dikkat edilirse,
ataerkil değerlerin egemen olduğu ailelerde erkek çocuklarına daha fazla
televizyona bakma olanağının verildiği söylenebilir.
Konunun temelini
oluşturan bu bilgilerin aktarılmasından sonra ilişkilendirme tiplerinin ve
çocukların etkilendikleri konuları özetle vermek gerekirse, bunları on başlık
altında toplamanın mümkün olduğu görülmektedir.
1.Tüketim toplumu
bireyi olmaları üzerine etkileri
2.Cinsel kimliğin
oluşması ve karşı cinsle olan ilişkiler üzerine etkisi
3.Anne ile ilişkisi
üzerine etkisi
4.Baba ile ilişkisi
üzerine etkisi
5.Şiddet eğilimlerine
etkisi
6.Okumaya, düşünmeye
ve başarıya etkisi
7.Kültürel
yabancılaşmaya etkisi
8.Dildeki yozlaşmaya
etkisi
9.Kendi kimliklerinin
bağımsız ve özgün bir biçimde oluşmasına etkisi
10.Çocukluğun
yitirilişi ve masumiyetin yokoluşuna etkisi